3 Eylül 2007 Pazartesi

Bilinmeyen Meryem Ana ŞİRİNCE´ DEN BÜLBÜL DAĞI´NA




ŞİRİNCE´ DEN BÜLBÜL DAĞI´NA

Papalığın resmen kabul ettiği Efes´deki Meryem Ana Evi, yüzyıl kadar önce kötürüm bir Alman rahibenin vizyonları sonucunda bulundu. Ama gizem burada bitmiyordu. Rahibe Emmerich, tüm dinlerin kutsal anasının öldükten sonra Efes yakınlarında bir yere gömüldüğünü de söylüyordu...

Önümüz sonbahar ayları; Muhakkak iş ve kent teröründen kurtulmak için tatile çıkacaksınız veya çıktınız aslında tatilin en iyi zamanlamasını yapmak istiyorsanız sonbaharı bir kez daha düşünün. Eğer yolculuğunuzu özel arabanızla yapacaksanız ve yine eğer yolunuz Güney Ege´ye doğruysa, o zaman Selçuk´ dan geçmek zorundasınız. Yine o zaman, Selçuk´ da mümkünse bir gün durun, ucuz ve temiz pansiyonlar bulacaksınız, hatta oteller ve bu yazıyı anımsayarak önce şimdiki adıyla Şirince olan köyü ve sonra da yine şimdiki adıyla Bülbül Dağı´nı ziyaret etmeden geçmeyin. Neden mi? Gelin öyleyse...

Şirince ve daha büyük bir ihtimalle Bülbül Dağı belki de çoğunuzun bildiği yerlerdir. Selçuk ve Kuşadası yöresini iyi bilenler ise Şirince´yi görmüş ve duymuşlardır. Bülbül Dağı ise, Meryem Ana Evi´´nin bulunduğu tepenin adıdır. Yani yazımızın kahramanı olan Meryem Ana´nın yaşamının son yıllarını geçirdiği ve inançlara göre de ölümünden sonra gömüldüğü yer. Acaba,bunlar gerçek mi? Geleneksel inançların peşinden mi gidiyoruz yoksa işin içinde bilinmeyen birşeyler var mı? Evet var diyoruz, çünkü gerek Bülbül Dağı, gerekse de Şirince bilinmeyen sırları saklıyorlar. Şöyle bir bakıp geçildiğinde veya gidildiğinde, Meryem Ana Evi gezilip, görülecek arkeolojik bir yer görünümünde ve de mistik bir doyumla huzur bularak oradan ayrılırsınız. Ama aslında, olay çok farklıdır. Çünkü gerek söz konusu yöre, gerekse de Meryem Ana olayı günümüzde dünyayı yönlendiren iki dev dinin İnsanlığı tek bir noktada buluşturan tek yer olduğu gibi, gezegensel barışın da elle tutulur biçimde yaşatıldığı tek fenomendir.

Madonna ama bu çok farklı olanı...

Eski adıyla Panaya Kapulu ´ya yani Bülbül Dağı´na gittikçe artan keyifli virajlarla tırmanıp, Meryem Ana Evi´ne geldiğinizde, hele dönem turizm sezonu ise, bir tarafta haç çıkararak, rahiplerle beraber dua eden Hıristiyanları, bir tarafta ise Kuranı Kerim´ in Meryem Suresi´ni, Fatiha ile beraber okuyan Müslümanları görürsünüz. İsa ve Muhammed bu küçücük taş yapıda kendilerinden sonrakilerin beceremedikleri bir şekilde ve aslında olması gerektiği gibi burada kucaklaşırlar. Ortak noktaları ise kutsal bir kadındır; Meryem Ana... Kimdir Meryem Ana? Bütün zamanların en tanınmış kadını olmasının yanısıra, gerçekten bir peygamber annesi olmasının dışında, metafizik boyutları olan gerçekten yaşamış bir insan mıdır? Müthiş bir popülaritenin zirvesinde yaşayan bu kadın öylesine etkindir ki, zaman zaman oğlunun dinsel kişiliğinin dahi üzerine çıkmış ve hiçbir din ya da, inançda raslanmayan bir kutsanma ile adına özel kiliseler ve tapınaklar kurulmuştur. Ne Hz. Muhammed´in, ne de Hz. Musa´nın veya Buda´nın dinlerinde böyle bir kutsal kadın tiplemesine raslanmaz.

Efes yollarında üç kişi...

İşte salt bu noktada Meryem Ana veya Bakire Meryem, 1991´ in Aralık ayında TIME dergisinde kapak olarak, ilk feminist ilan edilmişti. Ona aftedilen kimlikler şaşırtıcıdır; "Evrenin Kraliçesi; Tanrı´nın Cariyesi; İki Alemin Tanrısalı; Bilginin Anası" gibi... Ve tabii Madonna kimliği (Aman dikkat, bu Madonna tanımı, şimdiki çılgın medya çıplağı Madonna değil, duyurulur. Zira Madonna sözcük anlamında bakireliği ve arınmışlığı ifade etmekte; Bizim sarışın pop kızımız ise tam aksini simgeliyor...) Yaklaşık bir düzine kaynak ve daha bir sürü araştırma Meryem Ana´nın Selçuk´a yani Antik Efes´ e gelip yaşadığını ve orada yaşama veda edip, gizli bir yere gömüldüğünü belirtiyorlar. Gizli mezarı şimdilik bir yana bırakacak olursak, Meryem Ana´nın Kudüs´den Efes´e getirildiği kesin gibi, çünkü bu konuda ciddi kaynaklar ve kanıtlanmış tezler bulunuyor ve 1896´ da Papa 9.Pius´ un Bülbül Dağı´nı Hac Merkezi ilan ettiğinden bu yana, kurulan dernek ve vakıfların sayısı onları buluyor.






Nasıl olmuş da Meryem Ana , 2000 yıl öncesinde Kudüs´ den yola çıkıp, buralara gelebilmiş? İncil´e göre Hz. İsa çarmıha gerildikten sonra, son dakikalarını yaşarken ayağının dibinde havarilerinden John veya Yuhanna bulunuyordu, Havari John Meryem Ana´yı ve Azize Maria Magdalena´yı son anda orada bulunsunlar diye getirmişti. İşte tam o acı anda, İsa başını çevirir ve John´a annesini göstererek;"İşte senin annen." ve sonra da annesine "İşte senin oğlun" der. Çizilen teolojik kişiliğe göre Havari John, efendisi İsa´ya saf ve katışıksız ve hatta militanca bağımlılığı olan biridir. O andan başlayarak John, İsa´nın emrini benimser, Meryem Ana´yı, Maria Magdalena´yı ve birkaç yakınını daha yanına alarak korumaya çalışır. Ama Kudüs, İsa´ya ilk inananlar ve yakınları için artık tehlikelidir. Gerek fanatik Yahudiler, gerekse de hakim Romalılar İsa taraftarlarına göz açtırmamakta ve yakaladıklarını öldürmektedirler. Sonuçta John kutsal kadınları da yanına alarak, Kıbrıs üzerinden Anadolu´ ya uzanan bir yola düşe ve 2000 yıl öncelerinin dünyasında çok önemli bir liman kenti olan, ticaret merkezi Efes´ e kadar gelirler. Neden Efes? Çünkü Efes o yıllarda tam bir megapolisdir ve herkese açıktır. Üstelik belli bir anlamda da düşünce özgürlüğü vardır, ayrıca da İsa ve neden olduğu olaylar henüz oralarda etkin ve duyulmuş değildir.

Kötürüm rahibenin mucizesi...

Kaynaklara göre Meryem Ana ve yakınları Efes´ e gelerek, gözden uzak, güvenli ve huzurlu ve aynı zamanda da kente ve limana hakim olan Bülbül Dağı´ na yerleşirler, John efendisinin annesine küçücük bir taştan ev inşa eder, işte bu ev bugün ziyaret edilen evin bulunduğu bölgede yapılmıştır ama şu an ziyaret edilen ev, John´ un yaptığı ev değildir, yaklaşık aynı yere yaklaşık 300 yıl sonra yapılan bir kilise yapısıdır. Belki de, John´ un Meryem Ana için yaptığı evin temellerinin üzerine yapılan yapıdır, araştırmalar bu yönde. Peki bu ev nasıl bulundu ? Galiba işin en doğa ötesi tarafı da burada başlıyor. Çünkü bu evi ve evin yerini, oraya 3500 km uzaklarda yaşayan ve kötürüm olduğu için yaşamı boyunca evinden dışarıya hiç çıkamayan bir Alman rahibesi, vizyonlar görerek buldu.

Adı Anne Caterina Emmerich, Almanya´ da Westfalen´de Flamsk´da 1774´de doğdu ve 1824´de Dülmen´ de öldü. Genç kızlığında geçirdiği bir hastalık sonucunda kötürüm kaldı ve bir daha hiç ayağa kalkamadı. Ve ilginçtir, onun vizyon denen uyanıkken görülen hayallerle yerini gösterdiği ve buldurduğu Meryem Ana Evi´nde yüzyıllar sonra, sayısız yürüyemeyen hasta şifa bulacak ve belgelerle kanıtlanacaktı. Emmerich yatağında vizyonlarını anlatırken, yanında bulunan Clemens Brentano adlı Alman ozanı, tüm söylediklerini yazdı ve bir kitap haline getirdi. Brentano´ nun kitabı sonraki yıllarda olay yaratacaktı ve 1891 yılında İzmir Koleji Müdürü Paulin, kitabı okuyunca şok geçirecekti. Çünkü Emmerich´in vizyonlarında adı geçen Panaya Kapulu Dağı´nı biliyordu. O yıllarda adı Kirkince olan Şirince Köyü´nün Rum sakinleri Bülbül Dağı´nı bu adla tanıyorlardı. Ve üstelik her yılın 15 Ağustos´unda o dağa giderek dini törenler yapıyorlardı, geleneği dedelerinin dedelerinden almışlar ve yüzyıllardır uyguluyorlardı. İşte size inanılmaz bir gerçek; Emmerich, vizyonlarında Meryem Ana´nın 15 Ağustos´da öldüğünü söylüyordu. Öyleyse Emmerich´e göre Kutsal Anne orada bir yere gömülmüştü.




Yeri bilinmeyen mezar,

Paulin ve arkadaşları uzun aramalar sonunda tam kitapta anlatıldığı gibi önünde bir dere akan, ağaçlar arasında, tarif edilen kaya ve çalı kümeleri içinde evin temellerini buldular. Kısacası şu anda hac yeri olarak ziyaret edilen Meryem Ana Evi kötürüm bir rahibe kadının vizyonları sonucunda bulundu. Nedir olayın sırrı? Bilmiyoruz ama aklın ve bilimin sınırlarının ötesinde olduğu kesin. Emmerich´in kitabı bu kadarla bitmiyor Sevgili Okurlar asıl şok daha ilerki sayfalarda. Zira özgün adıyla Dülmen Rahibesi, Kutsal Anne´nin ölümünü ve nereye, nasıl gömüldüğünü de anlatıyor. O sayfalara kadar anlatılan ve yazılan herşey doğruysa, öyleyse bu da doğru olabilir, hem zaten kaynaklarda Meryem Ana´nın Efes´de 63 yaşında öldüğünü ve Havari John tarafından gizli bir yere gömüldüğünü görüyoruz. Daha sonra John´ da burada Efes´ de ölecek ve şimdi Selçuk´un içinde bulunan ve üzerine kilise yapılan yere gömülecekti. Kutsal annenin çok yakınına...





Bir işaret bekleniyor...

Gerçek böyleyse; sonuç inanılmaz olabilir. Eğer birgün Meryem Ana´ nın mezarı ortaya çıkarılırsa, iki büyük din, kutsal kabul ettikleri kadının huzurunda bütünleşecekler ve belki de o gün dinsel ayrım ve düşmanlık yok olacak ve her iki dinin de gerçekte aradığı ve vazettiği barış gerçekleşecektir. Meryem Ana´nın mezarı ortaya çıkarılırsa dedik, bulunursa demiyoruz. Çünkü kulağımıza gelenlere göre bu mezarın yeri biliniyor ve bekleniyor. Hatta bu satırların yazarı da, araştırırken ilginç deneyler yaşadı. Neyse; bu başka bir öykü... Ne mi bekleniyor? Kimbilir, belki Emmerich tarzı bir vizyon veya bir başka fizik ötesi bir olay ya da, bilinmezlik... Zaten bilinmeyen, bilinenin içinde değil mi ? Bütün bunlar yüzlerce kitabı dolduran süper bir konunun özeti ama çapı ne olursa olsun, olayın gizemi ve çarpıcılığı değişmiyor. Herşey bir yana, dedim ya yolunuz oralara düşerse önce bir Şirince´ye çıkın, uygarlık adlı beton ve çelik salatasının henüz tecavüz edemediği yemyeşil, sevecen bir köyü birkaç saat bilinmeyen duygularla yaşayın.

Sonra ise Bülbül Dağı´na veya Panaya Kapulu´ya çıkın ve çıkarken o sarhoş edici virajların birinde bir mola verip, yükseklerden Efes´i ve mavi pırıltılı Arşipel´i seyredin, aynen ikibin yıl öncelerinde Aziz John ve arkadaşlarının yaptığı gibi... Aynen Meryem Ana´nın ikibin yıl evvel Efes´i ve uygarlıklar denizi Ege´yi seyrederken çok uzaklarda kalan sevgi simgesi oğlunun anısına gözyaşı dökmesi gibi...

Hiç yorum yok: